
Şu ana kadar kullanılan CRISPR tekniğiyle DNA’nın proteinleri kodlayan %2’lik kısmına müdahale edilirken hücrelerin bölünmesi denetim edilebilmişti. Salt Enstitüsü’ndeki uzmanlarsa %98’lık kısma tekabül eden ve hücresel faaliyetlerin denetiminden genlerin aktive edilip pasif hale getirilmesine bir çok vazifesi üstlenen bölüm üzerinde çalışmışlar.
SATI
SATI ismi verilen metot de bir CRISPR yöntemi olan HITI metodunu temel alıyor. Buna rağmen SATI (short for intercellular linearized Single homology Arm donor mediated intron-Targeting Integration) usulünde DNA’nın kodlamada vazife almayan ve yanılgılı genler içeren %98’lik kısmına doğru genleri içeren kopya entegre ediliyor ve ilerleyen periyotta DNA kendi tamir süreçleri sonucunda yanılgılı genleri doğrusuyla değiştiriyor.

Araştırma takımına nazaran bunun sonucunda DNA’dan gen silmenin muhtemel risklerinin önüne geçerken epeyce geniş ölçekli bir genetik mutasyon tamirinin önü açılıyor. Üstelik progeria sendromuna sahip bir fare üzerinde yapılan deneyde mutasyonun odağındaki LMNA geni amaç alınmış ve bilhassa de deri ve dalak dokusunda progerin proteininin birikiminde kaydadeğer düşüşün yanı sıra yaşam müddetinde %45’lik artış gözlemlenmiş.
Bunun insanlarda 10 yıldan fazla bir müddete tekabül ettiğini belirten takımın geliştirdiği düzenleme tekniğinin DNA’nın kodlamadan sorumlu olmayan kısım üzerine düzeltme yapması itibariyle alanında birinci olduğunu da ekleyelim. Araştırmacıların şimdiki amacı ise DNA düzeltme sistemleri üzerine eğilerek gerçek DNA ile etkileşen hücre sayısını arttırmak.